Ürünlerimiz geleneksel üretim, katkısız ve tarım ilaçsızdır.
📦 ÜCRETSIZ KARGO: Avusturya için €80 ve üzeri, Almanya için €150 ve üzeri, Hollanda için €180 ve üzeri, diğer Avrupa ülkeleri için ise €200 ve üzeri alışverişlerde kargo ücretsiz. Tüm Avrupa´ya yolluyoruz.

Plastik Gezegen

Yazan Adnan Bayer Tarih September 23, 2023

İnsan yeryüzünde var olduğundan beri, yüzbinlerce yıldır, doğaya çok az müdahele edebildiği bir ortamda yaşadı, benzer alet-edavatı kullanıp, tabiatın döngülerine uygun bir yaşam sürdü. Ancak son birkaç asırdır, bilinen buluşlarla birlikte, eline büyük teknik donanımlar geçti. Bu sayede ve köklü bir paradigma değişimiyle tabiatı domine etme, kendine boyun eğdirme çabasına girdi ve herhangi bir ekoloji etiğine de sahip olmadığından doğa ile ilişkisini bir sömürü anlayışıyla kurguladı.
Özellikle sanayi devriminden sonra artarak süregelen bu doğaya müdahele ve hakimiyet olgusu o denli yaygınlaşıp güç kazandı ki günümüzde yeni bir çağa girildiğini iddia eden bilim insanları var: insan çağı/anthropocene. Yani insanın artık dünyanın yapısı üzerinde değişiklik yapabilecek güce erişmiş olması. Temel esprisi kapitalizmin salt kar odaklı bakış acısıyla sürekli üreten, tüketen, sermaye biriktiren, büyümek dışında bir alternatif bilmeyen bir kültür oluşu. Bu anlayışın ekolojik olarak yıkıcı etkilerini her yerde gözlemlememiz mümkün:  ozon tabakasındaki delikler, sera gazları salınımı, iklim değişikliği, okyanusun ısınması ve deniz canlılarının ölmesi, doğada kontrol edilemeyen büyük yangınlar, su kıtlığı, tarım arazilerinin yok olması, suyun zehirlenmesi, hava kirliliği...vsvs.
Evet, teknolojik `gelişmelerin` sağladığı değişim ve dönüşümlerin çoğunun eleştirisi yeterince yapılmadı ve hepsinin olumlu olduğunu düşünmek naif. Örneğin gözlerimizin önünde cereyan eden 5G olayı….Çok sayıda bilim insanının sağlığımızla ilgili olası tehlikelerinden sözetmesi, ortak bildiri yayımlamaları, bizleri ısrarla uyarmaya çalışmalarına karşın 5G bağlamında toplumda ciddi herhangi bir değerlendirmenin yapılmadığını görüyoruz. Mutlaka üzerinde daha iyi çalışarak, ilerleyen zamandaki olası etkilerini araştırıp, değerlendirerek ele alınması, temkinli davranılması gereken bir konu.
Konumuz perspektifinden devam edecek olursak.
Bu arkaplandan bakıldığında insanlık daha önce hiç tanık olmadığı, temas etmediği yeni maddelerle son birkaç asırda-özellikle de son 50 yılda- tanıştı, belki maruz kaldı desek daha doğru olur. Bu kısa sürede insanın bu yeniliklere biyolojik anlamda alışması mümkün değildi.
Bu `şeylerin` kişinin akıl ve beden sağlığına – özellikle uzun vadede - nasıl etki ettiği hiç belli değil. Şimdiye kadar yapılan araştırmalar, elde edilen bulgular toptan olumsuz.
Örneğin başlıktaki nesne yani plastik…İnanılmaz derecede yaygın,  kullanmaktan kaçınmak neredeyse imkansız: Perdeden halıya, su ısıtma cihazından tavaya oradan diş fırçasına, ayakkabılarımıza, çantamıza, bilgisayarımıza kadar kullandığımız herşeyde bu plastik üstbaşlığı altında topladığımız kimyasal bileşimlerden az veya çok var. Zararları hesaba katılmadan kolay üretilip şekil verilebilir, uzun yıllar muhafaza edilebilir ve özellikle ucuz olduğu için yeryüzünü adeta istila edercesine üretilip kullanılıyor. O kadar fazla plastik üretip, o kadar fazla plastik tüketiyoruz ki, Dünya'nın her yeri her geçen gün daha fazla plastikle kaplanıyor. Özellikle de okyanuslar...Okyanuslar, bilindiği gibi çok fazla çeşitlilikteki canlıya ev sahipliği yapar. Diğer canlıların da yaşaması için gereken ekosistemi oluşturur. Dünya yüzeyinin %72'sini kaplayan okyanuslar aynı zamanda Dünya üzerindeki su kaynaklarının %97'den fazlasını oluşturur ve soluduğumuz oksijenin %70'inden fazlasını barındırır.
Plastik kirliliğini en çok denizlerde ve etkilerini de deniz canlılarında görürüz. Fabrika atıkları, şehirlerden nehir ve kanalizasyonlar yoluyla denizlere dökülen atıklar, çöp yığınlarından kurtulup yolunu deniz sularında bulan atıklar, tuvaletlere atılan atıklar, polyester içeren tekstil malzemelerinin yıkanması ile kanalizasyona karışan mikroplastik atıklar (bunlara birazdan döneceğiz), denizlerin kirlenmesine sebep olur.Birleşmiş Milletler'in açıkladığı sayılara göre; dünya çapında en az 800 canlı türü okyanus molozlarından etkilenmektedir ve bu molozların %80'e yakını plastikten oluşur. Her yıl üretilen yaklaşık 200 milyon ton plastiğin, 8 milyon tondan fazlası okyanuslara dökülmektedir. Örneğin günümüzde Pasifik Okyanusu'nda çoğu plastik çöplerden oluşan ve 1.6 milyon kilometre kareye yayılan, yani Türkiye'nin 3 katından büyük adalar oluşmuş vaziyette. Bunlar yüzeyi kaplayıp, okyanus kalitesini bozmakta. Suyun 12 bin kilometre altındaki Mariana Çukuru`nda bile plastik çöpler bulunuyor. 2050 yılına kadar, deniz ve okyanuslarda balık sayısından çok plastik bulunması bekleniyor.
En son yapılan araştırmalara göre deniz canlılarının sindirim sistemlerinden alınan örnekler ve kan örneklerinden; deniz kaplumbağalarının neredeyse %100’ünde, balinaların %59’unda, deniz ayılarının %36’sında, deniz memelilerinin genelinin %43'ünde, deniz kuşlarının %40’ında plastik izine rastlanmıştır. Her yıl 100.000 deniz memelisi ve kaplumbağası, 1 milyon deniz kuşu plastik kirliliği yüzünden ölmektedir. Okyanus canlılarının ölmelerinin en büyük nedeni plastikleri yemeleridir ama deniz canlıları plastikler yüzünden boğularak, enfeksiyon kaparak ya da dolanıp takılarak da hayatlarını kaybedebilmektedir.
Daha fenası, plastikler yüzyıllarca bozulmadan öylece kalır; en nihayetinde bozunsa bile, o bozunan parçalar tek seferde yok olup gitmez. Önce ufak parçalara dağılır, sonra daha ufak parçalara bozunur ve süreç, kademeli olarak bu şekilde devam eder. Ancak bir noktada, mikroplastik adı verilen ufak plastik parçalar oluşur ve bunlar, bir poşet veya şişeden çok daha kolay havaya veya suya karışıp, dolaşıma girerler.
Mikroplastik kirliliğinin en büyük sorumlularından bazıları araba lastikleri ve sentetik tekstillerdir. Araba lastiklerinden dökülen çok küçük plastik parçacıklar ve yıkadığımız sentetik tekstil ürünlerinden çıkan parçacıklar kanalizasyonlar aracılığıyla nehirlere ve denizlere karışır.
Ne yazık ki, 2021 yılında yapılan bir çalışmada, sadece doğum sırasında oluşan plasentada ve doğacak bebeklerimizin vücudunda bile mikroplastiklere rastlanmıştır. Çünkü mikroplastikler, yediğimiz içtiğimiz her şeye karışmaktadır. Mikroplastiklerin insan vücuduna nasıl bir olumsuz etkisi olduğuna dair birçok araştırma devam etmesine karşın bu etkiler henüz tam olarak bilinmemektedir. Henüz mikroplastiklerin tam olarak etkileri bilinmemesine karşın, üretiminde kullanılan sentetik kimyasalların etkileri göz önünde bulundurulduğunda bu maddelerin vücutta birikmesinin çok ciddi etkileri olabileceği söylenebilir.
Ayrıca mikroplastiklerden bağımsız olarak, plastiklerin bilinen olağanüstü zararları vardır. Örneğin çizildiklerinde veya yüksek sıcaklık farklarına maruz kaldıklarında veya çok uzun süreler boyunca bekletildiklerinde yiyecek ve içeceklere ve çevrelerine kimyasallar sızdırmaya başlarlar. Özellikle de bazı plastiklerde bulunan dietilheksil ftalat veya bisfenol A (yani BPA) gibi maddeler, insanlar ve diğer hayvanlar için oldukca zararlıdır.
Bu kimyasal maddelerin meme ve prostat kanseri, erken ergenlik, düşük doğum ağırlığı, şeker hastalığı, metabolizma bozuklukları, üreme sorunları ve cinsel isteksizlik gibi hastalık ve sorunlara yol açtığına dair ciddi kanıtlar bulunmuştur.
Öte yandan BPA dediğimiz kimyasal, östrojen gibi davranan bir kimyasaldır, yani hormonal dengenizi bile bozabilecek yapıdadır. BPA'nın, insan vücudunda endokrin sistemini etkilediğini gösteren birçok çalışma vardır. Suya ya da plastik şişelere konulan sıvılara karışan BPA, AB ülkelerinde ve Türkiye'de biberonlarda ve çocuk ürünlerinde, Japonya'da ise konserve kutuların iç yüzeylerinde kullanımı yasaklanmıştır. Ancak BPA plastik üretiminde kullanılan zararlı kimyasallardan yalnızca biridir ve BPA kullanımının yasaklandığı ülkelerde alternatif olarak kullanılan maddelerin zararları tam olarak bilinmemektedir.
Şu deneyi aktarmadan geçmeyelim: Kurbağa yumurtaları bir pet şişenin içine konuyor ve şişe bir süre güneşte bırakılıyor; sıcağa maruz kalan (burada ülkemizdeki damacanaları hatırlayalım) pet şişeden kimyasallar çözülüyor ve o kurbağa yumurtalarından çıkan yavrularının yüzde 90`ından fazlası dişi olarak çıkıyor. Normalde oran yaklaşık yüzde elli erkek yüzde elli dişi kurbağa olması gerekirken. İşte plastiği oluşturan bazı bileşenlerinin – bir endocrine disruptor olarak - hormonel dengeyi nasıl bozduğunun, kadınlara özgü cinsiyet karakterlerinin oluşmasını sağlayan bir hormon olan östrojen hormonuyla aynı etkiyi gösterdiğinin (xenoestrogen) basit ama etkin, her zaman tekrarlanabilir (reproducibility) bir kanıtı.
Bu östrojen (yani bir hormon) `taklidi` yapan kimyasallar diğer hormonlar gibi hücrelerin belirli tepkiler vermesini sağlayan sinyallar yolluyorlar; yanlış zamanda veya yanlış oranda yollanan bu sinyallar, örneğin doğmamış bir canlıyı/embriyoyu ele alırsak onun olması gerektiğinden farklı gelişmesini sağlıyor. Özellikle beyin ve cinsiyet ile ilgili gelişimlerini olumsuz etkiliyor. Son 20-30 yıldaki sağlık, yaygın kısırlık ve cinsellik ile ilgili gelişmelere bir de bu göz ile bakmak lazım.
Kısacası: Özellikle çocukları olanlar ve hamileler çok dikkatli olmalı ve plastikle teması minimumuma indirmeli.
Plastiklerden direkt olarak gelen diğer zararlı elementler ise kurşun, kadmiyum ve cıvadır. Bu elementler balıkların çoğunda bulunmaktadır. Tabii bu, buzdağının sadece görünen tarafıdır; çünkü plastik kirliliğinin etkilerini ortaya çıkaracak ve bütün dünyayı ve insanlarını kapsayan araştırmalar yapmak mümkün değildir.
Öte yandan oyuncak veya pet şişe gibi plastik ürün üreticileri de çoğu zaman kendilerine gelen plastik hammaddenin tam olarak kimyasal içeriğini ve unsurlarını bilmezler. Plastik sanayi yılda 800 milyar ciro yapan karlılık oranı olağanüstü yüksek bir alandır ve çoğu zaman plastik hammaddelerin reçeteleri şirket sırrı olarak saklanır, denetimlenemez ve yasaklanmış bir madde de olsa herhangi bir üründe karşımıza çıkabilir, ki bu da tüm anlatılanları bir o kadar daha tehlikeli hale getirmektedir.
Plastik ürünlerinin kötülüklerinden bizi koruyacak bir merci, kurum, devlet dairesi filan ne yazikki yok! İnsiyatifi sağlık, ekonomik başarı vb. gibi başkaca konulardada olduğu gibi kendimiz ele almalıyız. Evimizden, kıyafetimizden,mutfağımızdan başlayabiliriz işe.
Plastikten imal halılarımızı yün halılarla, teflon tavalarımızı çelik, seramik veya döküm tavalarla, plastik şişeleri cam veya çelik şişelerle değiştirebilir; streç bantları
kullanırken gıda ile temas etmesini önleyebilir; içeceklerimizi plastik pipet yerine çelik pipet ile içebilir; plastik piknik tabak, bardak, çatal/bıcak, sentetik kumaştan yapılmış giysileri vsvs.…kullanmaktan vazgeçebilir, hiç olmazsa azaltabiliriz. Hepsinin dogal alternatifleri var sonuçta.
Unutmadan…ilk fırsatta sakız çiğnemeyi de kesmek lazım, özellikle çocuklar için geçerli bu: sakızın esnek kısmı polyizobüten veya poliviniasetat gibi plastikten oluşur. 50-70 oranında şeker/tatlandırıcılar, kalanı aluminyumoksit, selülöz, yumuşatıcılar, renklendiriciler, emulgatörler, yapay aromalar gibi dolgu maddeleridir.

Bir sonraki aşamada ilk bakışta görülmeyen plastik maruziyetlerinden kaçınmaya çalışabilirsiniz: örneğin konserve kutularının ve süt/meyve suyunun satıldığı karton kutularının içinin plastik astarla kaplandığını bilmeniz ve cam şişelere geçmeniz biraz zaman alabilir, belki üç-bes cent fazla ödersiniz ama kesinlikle değer. Ya da kasa fişlerinin BPA katmanıyla kaplı oldugunu bilmeniz ve fiş almamanız, temas ettiğinizde ellerinizi yıkamanız gibi. Diş dolgularının çoğunun plastik partikülleri içermesi ve her yemek yediğinizde çözünüp yemeğe ve dolayısıyla bedeninize katışması gibi. Hepsinin alternatifi var ama dikkatli ve duyarlı olmanız, konuyu bilmeniz ve alternatifleri kendiniz aramanız şart. 
Ecorla olarak biz ne yapıyoruz? Kendi üretimlerimizin hiç bir aşamasında hammaddelere plastik araç-gereç değmiyor, teflon ve silikon kaşık/kepçe vb.dahil.
Turşularımız için topraktan yapılmı
ş kaplar, diğer ürünlerimiz için çelik tencereler kullanıyoruz. Ürünlerimizin neredeyse tamamı cam kavanozlara dolduruluyor, kalan kısmı için ya kağıt ya da selofan kullanıyoruz. Üreticilerimi bu konuda yönlendiriyor ve mümkün olan ürünlerin ambalajını cam veya kağıt olmasına uğraşıyoruz. Öz markamız dışındaki satıştaki ürünlerimizin % 90`ına yakını plastik dışı ambalajlarda satışa sunulmaktadır. Bir sonraki aşamada bu oranı daha da artırıp, gönderi ve ambalajlarımızda da plastik alternatiflerini değerlendirmeyi planlıyoruz.
Plastiği toptan hayatımızdan çıkarmamız imkansız, burası net. Ama özverili ve istikrarlı bir çalışma ile belirgin oranda azaltabilir, bedenlerimize olan zararlarını asgari düzeye çekebilir, belki eşik altı kalmasını sağlayabiliriz.

İlgilisine notlar:
I-)Türkiye`dünyanın en fazla plastik atık ithal eden (ve bu zararlı işten para kazanan) ülkelerin başında geliyor.Atık plastik ihraç ve ithal eden ülkeler

II-) Mikroplastik: Viyana Tıp Üniversitesinin arastırma bulgularına göre
herkes ayda ortalama 1 kredi kartı karsılığı mikroplastik tüketiyor.
https://www.meduniwien.ac.at/web/ueber-uns/news/default-0f889c8985-1/gesundheitsrisiko-durch-mikro-und-nanoplastik-in-lebensmitteln/

III-) Geri Dönüsümün (recycling) neden çözüm olmadığını Greenpeace`den okuyalım.
https://www.greenpeace.org/usa/wp-content/uploads/2023/05/GreenpeaceUSA_ForeverToxic_ENG.pdf

Yukarı Çık
Türkçe