Sepet Boş
Ürünlerimiz geleneksel üretim, katkısız ve tarım ilaçsızdır.
📦 ÜCRETSIZ KARGO: Avusturya için €80 ve üzeri, Almanya için €120 ve üzeri, Hollanda için €180 ve üzeri, diğer Avrupa ülkeleri için ise €200 ve üzeri alışverişlerde kargo ücretsiz. Tüm Avrupa´ya yolluyoruz.
Bir insan yılda ortalama 670 kilo, 80 yıllık ömründe 54 ton gıda tüketiyor yani beden ağırlığının yaklaşık 700 katını, 45.000 litre ise su içiyor. Bedenimiz, organlarımız belirli periyotlarla bu gıdalarla yenileniyor. Cildimiz her ay, 2 yılda karaciğerimiz, 10 yılda kemiklerimiz komple yenileniyor örneğin. Durum böyleyken bedenimizi meydana getiren yediğimiz gıdaların içeriğini, özelliklerini ve nerede nasıl üretildiğini bilmemiz gerekmezmi? Peki bedenimize kabul ettiğimiz bu gıdaların temiz, tertemiz olması gerektiğini kabul etmeyen varmi? Ancak burada paradoksal bir durum yaşanıyor: Alacağı bir kıyafet veya gideceği tatil için saatlerce hatta günlerce araştırma yapan ve karşısına çıkanı kolay kolay beğenmeyen bir çok kişi bu gibi konulardan çok daha mühim olan beslenme sözkonusu olunca önüne gelen gıdayı adeta sorgusuz sualsiz gözü kapalı tüketiyor. Zaman zaman absürtlüğe varan anlamsız bir güvenimiz var bu hususta; örneğin vasat kalite bir etin kilosunun 12-13 Euro olduğunu bilen birisi 1 kilo sosisi 7-8 Euro`ya almakta herhangi bir sakınca görmüyor. Ya da 1 kg tavuk budunu 5 Euro`ya aldığında aldığı şeyin nasıl tavuk olabileceğini ustaca göz ardı edebiliyor.
Eğer insanların çok sağlıklı olduğu bir dünyada yaşasaydık bu tür istatistiksel verilerin sadece bir düşünce egzersizi olduğu söylenebilirdi fakat neredeyse herkesin kansere yakalanmış ölümle pençeleşen bir tanıdığı var, hastaneler/klinikler dolup taşıyor, sürekli yenileri ve daha büyükleri inşa ediliyor, ilaç holdingleri cirolarında tavan yapıyor vb. Bunların nedenlerini (ki beslenme tek değil fakat en başta gelen bir nedendir) araştırıp sorgulamak yerine bize herşeyin iyi olduğunu, yolunda gittiğini telkin etmeye çalışıyor birileri. İnanmak istediğimiz için, kafa konforumuz bozulmasın diye ikna oluveriyoruz sonuçlarını çokta tartmadan.
Piyasada bir ürünün satılıyor, bazı yasal kriterlere uyuyor olması onun size zarar vermeyeceği anlamına gelmez; gıdalarda kullanılabilen kimyasal ilaçların/katkı maddelerinin/e-numaralarının üst limitleri ve sınırları anlamsızca geniş tutulmuş. Belliki insan düşünülmemiş, sağlığı önplanda değil. Her ne pahasına olursa olsun tüketmeyi kamçılayan neoliberal doktrine göre sağlığınız zaten üçüncül, dördüncül derecede önemli; hatta tam sağlıklı olmamanız oyunun asıl kurallarından. Fakat bu başka bir konu.
Daha az maliyetle daha çok gıda üretmek için kullanılan tarım ilaçları ve zararları hakkında düşünmeniz ve bunlardan kaçınmak için uğraşmanız şart. Kimsenin sizi düşündüğü yok bu konuda. Kendisine ve ailesine ayrı ürün yetiştiren ve galonlarca ilaç püskürttüğü sebzeleri pazarda başkalarına satan çiftçi sizi düşünmüyor.
Glikoz şurubunu palm yağı ve rafine beyaz un ile karıştırıp bu bomboş `şey`i bebeğinize bebe bisküvisi olarak yedirmek isteyen sanayici bebeğinizi düşünmüyor. Tavuklara aman hasta olmasınlar, daha hızlı palazlansınlar diye avuç avuç antibiyotik veren açgözlüler sizi asla düşünmüyor. Bu tavukumsuları tüketenler, daha sonra bakteriyel bir hastalığa yakalandıklarında, tavuklara yedirtilen bu antibiyotiklere karşı direnç geliştirdiklerini ve belli başlı antibiyotiklerin tedavilerinde etkisiz kaldığını pişmanlıkla görüyorlar. Bilinen tüm antibiyotiklerin etkisiz kaldığı hastalar şimdiden türemiş durumda.Bilim insanları bu endişe verici durumdan ötürü yeni antibiyotik arayışlarına bile girmişler.
Evet, bu ahlak yoksunu insanlardan sizi malesef yasalar korumuyor. Ne yapmamız gerekiyor? Bilinçli ve farkındalıkla hareket etmemiz, kötü gıdaya karşı tavır almamız, iyi gıdayı arayıp bulmamız ve belki bir miktar daha bütçe ayırmamız gerekiyor.
Tekrar edelim: Kimyasal maddenin en fazla kullanıldığı ülkeler listesinin başında 340 farklı kimyasalın tespit edildiği Türkiye var. Bu pestisit etken maddelerinden 13 tanesi Dünya Sağlık Örgütü tarafından "son derece tehlikeli", "çok tehlikeli" ve "muhtemel kanserojen" olarak sınıflandırılıyor. Son 4 yılda pestisit kullanımı %51 arttı. 1980'de tarımsal ilaç kullanımı 8 bin ton idi. Bugün 60 bin tonu aştı! Resmi olan veriler bunlar, gerçek kullanımın çok üstünde olduğunu düşünebiliriz. Kullanılan pestisitlerin sadece %2`sinin istenilen canlıyı öldürmesinin dışında geri kalan %98`i havaya, suya ve toprağa karışıyor. İşte bu insanı ve doğayı zehirleyen maddelerden yılda 600 milyon dolarlık ithalat yapan bir ülke Türkiye. Hibrit tohum ve pestisit lobisi meseleyi doğrudan üst düzey politikacılarla halledip, gerekli yasaları ısmarlama çıkarttıklarından bu gidişe dur demek malesef bu konuda duyarlı kişi ve NGO`ların insanları bilinçlendirmesine kalmış durumda.
Pestisit uygulamaları kötü ve gıda kontrollerinin yetersiz olmasının yanısıra asıl sorunların başında gıda testlerinde izin verilen üst limitlerin çok yüksek olması da geliyor; böceklerin yani canlıların sinir sistemini felç eden, onları öldüren kimyasalların az da olsa size zarar vermemesi düşünülebilirmi? Belirli limitlerin altında olması demek bu ilaçların azar azar vücudunuzda birikmesi ve kronik olarak zarar vermesi demektir.
Gıdalarımızın içindeki bu zehirlerin çok çeşitli sağlık etkileri bulunduğunu duymayan kaldımı bilmiyorum.
Bu etkilerin başında farklı organ ve doku kanserleri yer alır. (Kansere yakalanıp gözleri açılanların yaptığı istisnasız ilk şey beslenmesini değiştirmek, sonra stresten ve her türlü zehirden uzak durmak) Bunun yanında hormon sistemi ve doğurğanlık, kalp-dolaşım sistemi, sinir sistemi ve bağışıklık sistemleri de olumsuz etkilenir. Ayrıca genetik hasara bağlı olarak doğumsal anormallikler, organlarda işlevsel bozukluklara neden olabilirler. Üstelik birçok sayıda kimyasalın birleşik etkisi bu sağlık sorunlarının şiddetini ve çeşitliliğini artırır. Yani bir tür olumsuz sinerji. Kokteyl etkisi diyoruz biz buna.
Özetle söylemek gerekirse: Kendinizi ve sevdiklerini koruyun! Mızrağın artık çuvala sığmadığı gıda skandallarını istisna görmekten vazgeçin. Onların sadece buzdağının görünen kısmı olduğunu gıda endüstrisinin daha çok üretmek-daha çok kazanmak denkleminde ilerlediğini ve bu uğurda size elinden gelse çöp yedirmekten geri durmayacağını adınız gibi bilin. İsmini bile bilmediği kimyasalları büyük bir özveriyle sebze meyvenin üstüne üstüne püskürten köylü figürünün romantizmine kapılmayın, sorup-sorgulayın, yaratılışınıza uygun beslenin, sağlıklı gıdanın sağlıklı hayatla onunda mutlulukla ayrılmaz bir bütün olduğunu ve sağlığınız için emek sarfetmeniz gerektiğini bilin ve ona göre davranın. Arabanıza ve evinize verdiğiniz önemi vücunuzdan esirgemeyin lütfen.
(Bu metin TeamEcorla tarafından yazılmıştır. Kaynak göstererek alıntılayabilirsiniz)