Sağlık Olsun!
Yazan Adnan Bayer Tarih June 02, 2021
Çevrenizde kolaylıkla görebileceğiniz gibi çok sayıda kişi ciddi kronik hastalıklardan (hipertansiyon, diyabet, obezite, kalp ve dolaşım sistemi rahatsızlıkları, oto immün hastalıklar, kanser, kısırlık, vb.) muzdarip. Alerjiler, başağrısı veya migren gibi kronikleşmiş ağrılar artık sıradan bir şey gibi; neredeyse hastalık olarak bile görmüyoruz. Psikolojik rahatsızlıklar çocuklara kadar inmiş. Örneğin ADHS tedavisi için kullanılan Ritalin ve türevlerinin kullanımı çocuklarda son 20 yılda 10 kat artmış.
Acil/akut hastalıklar ve kaza durumlarında olağanüstü başarı gösteren modern tıp konu kronik hastalıklara gelince onca yatırım ve iddiaya karşın malesef kendinden beklenen başarıyı istenen ölçüde gösteremiyor. İlaç şirketlerinin araştırma-geliştirmeye ayırdığı bütçenin neredeyse iki katını pazarlamaya ayırdığı düşünülürse çok da şaşılacak bir durum yok ortada.
Hepimizin zaman zaman dahil olduğu sağlık sisteminde yaşadığı deneyimler ve bunlara getirdiğimiz eleştiriler belli: Sistemin fazla ilaç odaklı ilerlemesi, sağlık çalışanının hastaya yeteri kadar zaman ayır(a)maması, hastaya ve sağlık sorununa bütünsel bak(a)maması. Birde varolan hastalık belirtilerinin kökenine, asıl nedenlerine inip kalıcı tedavi yöntemleri üretememe sorunsalı. Coğunlukla yapılan işlem saptanan semptom ve bulguları ortadan kaldırmaya dönük girişimlerde bulunmak: kandaki yağ oranını statinlerle düşürmeye çalışmak, damar tıkanıklığında stent takıp kan sulandırıcılar vermek, hipertansiyonu tansiyon düşürücüler, ağrıları analjezikler, kanseri kemoterapi, ADHS`i amfetaminler, diyabeti insülin ile.. vs.vs. çözmeye çalışmak gibi.
Bu verilen ilaçların yan etkileri de çoğu zaman rahatsız edici ve başka hastalıkları tetikleyici. Kronik hastalıklarını yeterli tedavi ettiremediğini düşünen çok sayıda insan ise çaresizce başka seçeneklere yöneliyor ve alternatif veya geleneksel tıp (aynı şey değil) ile uğraşan bir uzman bulmaya çalışıyor. Veya birazda `doktorlardan` hayal kırıklığı içerisinde kendisini sağlık konusunda belirli bir düzeye kadar yetiştirip konuyu kendi eline alıyor ve genel sağlığına yatırım yapıyor. Bizce gerektiği durumlarda ve başarılı oldugu alanlarda kesinlikle klasik tıptan yararlanmak şart. Fakat önleyici tıp/profilaksi ve kronik hastalıkların tedavisinde ilaçların ve ışın tedavilerinin ötesinde yapabileceğimiz çok şey olduğunu da hiç bir zaman gözden kaçırmayarak. Sağlığınız kimseye emanet edemeyeceğiniz kadar değerli birşey çünki.
Bilindiği gibi bu noktada yapılması gerekenler 4 ana başlıkta toplanabilir. Dörtlü saçayak gibi; birinci ayak doğru/dengeli/temiz beslenmek. İkincisi ölçülü egsersiz. Üçüncüsü genel olarak psikolojinizi güçlü tutmak. Dördüncüsü ise bedenin (kimyasal ve ışınsal) zehirlenmesini önlemek.
Sayılan diğer konularında olmazsa olmaz önemde olduğunu belirterek uzmanlığımız gereği bu blogda daha çok sağlıklı ve temiz gıdadan sözediyoruz.
Yaratılışımıza uygun sağlıklı ve doğru gıdaları tüketmeye başladığımızda bunun etkisini çok geçmeden üzerimizde görmeye başlayabiliriz. Yıllardır artık kanıksadığımızdan ve elimizden birşey gelmediğine inandığımızdan dolayı çektiğimiz eklem ağrıları, kronik yorgunluğumuz, bizi nefessiz bırakan fazla kilolarımız, diş çürüklerimiz, saç dökülmelerimiz, gizli enflamatuarlar ve bunların meydana getirdiği sayısız hastalık ve daha nicelerinin zamanla azaldığını veya kaybolduğunu görebilirsiniz (eger arkaplanda ciddi tedavi gerektiren ağır bir hastalığınız yoksa).
Beslenme konusunda öncelikle gıdaların mümkün olduğunca pestisitsiz yani tarım zehirsiz olmasına dikkat etmek gerekiyor. Pestisitler tarımsal üretimde kullanılan toksik etkili kimyasal maddelerdir. İşlevlerine göre, böcek öldürücü (insektisit), ot öldürücü (herbisit), mantar öldürücü (fungusit) veya kimyasal yapılarına göre organoklorlu, organofosfatlı, karbamatlı gibi çeşitli sınıflara ayrılır. Pestisitler gıdalarda kalıntı bırakır. Kalıntılı ürünlerin yenmesi, alınan zehirin dozuna bağlı olarak akut ya da kronik, kısırlık, üreme sağlığı bozukluları, hormonal sistemde ve sinir sisteminde bozulmalar ve kanser gibi sağlık sorunlarına yol açıyor. Epidemiyolojik ve moleküler çalışmalar, tarımsal, ticari, ev ve bahçe uygulamalarında kullanılan pestisitlerin kanser riskini artırdığına dair önemli kanıtlar sunuyor.
Pestisitlere maruz kalma ile prostat kanseri, bazı lenfoma çeşitleri, lösemi ve meme kanseri arasında güçlü bağlantılar olduğunu gösteren çok sayıda bilimsel yayın bulunuyor.
Bir başka önemli mesele, toksikolojik çalışmaların sadece tek bir toksik kimyasal maddenin yol açtığı sağlık sorunları üzerine odaklanması. Oysa tarımsal üretimde kullanılan yüzlerce çeşit pestisit var ve gıdalarımızda birden fazla sayıda pestisit kalıntısı çıkması (kokteyl etkisi) oldukça muhtemel.
Pestisitlerle ilgili yasal mevzuatlar da halk sağlığı açısından yeterince koruma sağlamıyor.
Gıda ürünlerinde bulunabilecek pestisit kalıntılarının yasal mevzuatlarca belirlenen Maksimum Kalıntı Limiti (MKL) değerlerini aşmaması gerekiyor. Çünkü gıda maddelerinin MKL değerlerinin üzerinde pestisit kalıntısı içermesi durumunda sağlığa zararlı olduğu varsayılıyor. Bu varsayım, bir kimyasalın toksik etkisinin, belirli bir dozu aştığında ortaya çıkacağı düşüncesine yaslanıyor. Ancak bunun aksini kanıtlayan araştırmalar var; hormonal sistem bozucu ve nörolojik gelişim bozucu olarak nitelenen pestisitlerin, gıdalardaki kalıntı miktarları MKL değerlerinin altında olsa bile sağlığa zararlı olduğu belirtiliyor.
Bu tip pestisitler için maksimum kalıntı limiti değeri konulmaması gerekiyor. Üstelik bu pestisitlerin yol açtığı sağlık zararı yaş küçüldükçe artıyor.
Bebekler ve çocuklar bu tür pestisitlerin yol açtığı sağlık zararı açısından en kırılgan grubu oluşturuyor. Bebek ve çocuklardaki kanser riski yetişkinlere kıyasla 10 katı daha fazla.
Hormonal ve nörolojik sistem bozucu pestisitlerin sayısı hakkında bir fikir vermek zor olsa da var olan pestisitlerin üçte biri ile dörtte birinin bu nitelikte olması muhtemel. Üstelik bu tip pestisitlerin sayısı yıldan yıla artış gösteriyor malesef...Pestisitlerin insana sinsice verdiği onca zararın dışında sayısız zararsız canlıyı öldürmesi, toprağı değişik derecelerde kirletip ve bozması. (Örneğin Çin’de, hükümet tarafından yayınlanan yeni araştırmalara göre, 26 milyon hektar tarım arazisi pestisitler ve diğer kirleticilerden kaynaklı orta ve üst düzeyde kontaminasyona (bulaşma) uğradı. Bu nedenle tarıma elverişli arazilerin %20’si, tarım yapılamaz hâle geldi.), yeraltı kaynak sularına kadar inebilmesi ve kontamine etmesi, havaya karışıp yerleşim yerlerine ulaşması gibi çok sayıda zararı tespit edilebilir. Tarım zehirsiz tarım yapılması ve böyle yapılan tarım ürünlerinin tüketilmesi kendi sağlığını ve dünyanın geleceğini düşünen herkes için vazgeçilemez bir şarttır.
Girişte bahsettiğimiz hastalıkların hayat kalitemizi düşürdügü bir gercek. Başka bir gerçek ise bu hastalıkların çoğunun yüksek oranda beslenme nedenli ortaya çıkıyor olması. Evetö hastalıkları komple ortadan kaldırmak olası değil ve insanoğlunu aşan bir olgudur. Ama sağlıklı kalabilmek için bazı şeyler yapabiliriz ve bunun başında kuşkusuz yaratılışımıza uygun dogru/sağlıklı/zehirsiz beslenme gelir.